Cumartesi, Ekim 16, 2010

bırakmak


Onorato Toso-Staglieno Cemetery, Genova, Italy


"geceleyin yatağımda,
 onu canımın sevdiğini, aradım;
 aradım fakat onu bulamadım
 haydi kalkayım da, şehirde dolaşayım;
 sokaklarda ve meydanlarda
 onu, canımın sevdiğini, arayayım.
 aradım, fakat onu bulamadım.
 şehirde dolaşan bekçilere rastladım,
 onu gördünüz mü canımın sevdiğini, ruhumun sevgilisini?, diye sordum.
 onlardan öte geçince hemen,
 onu buldum, canımın sevdiğini;
 onu tuttum ve bir daha asla bırakmadım,
 ta anamın evine,
 beni doğuran kadının odasına götürünceye kadar."
                                                                               Neşideler neşidesi/bap3


Süren bir şeyi devam ettirmek, bildiğin bir sokaktan yine bildiğin bir sokağa gitmek gibi, yürümek gibi. Bırakmak çok zor. Hayatı bırakmaktan bile daha zor. En basiti; bu tezi bitirecek misin diye soruyordum kendime, aylar boyunca. Bitirebilecek misin? Hadi hatırlamadığın günlerle, yıllarla beraber bitti gitti master, ya bu tez? "Doktora tez aşamasında bırakanlar" diye netten aratmak karar vermene yardımcı olmuyor, sadece gülüyorsun. Oysa bırakmak, serince bir yürek istiyor.

Gülmediğin şeyler var. Bırakmak zamanını hatırlıyorum. O şehirden gidecektim, son gece ne müzik ne de başka bir ses vardı. Eşyalar gitmiş, birkaç kitap ve ben kalmıştım. Yatağa baktım, pencerelere, gerisine, saat kulesine, ötesine, çıkıp koridora bile baktım. Sıradan bir otel odasının hemen hemen her gün gördüğüm koridorlarına. Neden, "istediğin" zaman bile zordur bırakmak? O kasabaya gittiğimde, "başlangıç" diye bir deftere yazmıştım. Kötü gitti çoğu şey, bir tufan gerekliydi, tanrının bile ihtiyaç duyduğu, olmadı. Şimdi aklıma İvan İlyiç'in ölmeden önce düşündüğü şeyler geliyor, zavallı İvan, çok gerilerde, hayatın başlangıcında aydınlık bir nokta var, diye düşünüyordu ve bu gittikçe karanlığa gömülüyor! O kitap hakkında da yazmalıyım, İvan İlyiç'in Ölümü hakkında, güldüren ve ağlatan bir şeyler yazmalıyım. Bırakmak gibi zor şeyler.  Bakalım. 


6 yorum:

Clea dedi ki...

Bazen bırakmanın diğerleri için de bu kadar kolay olup olmadığını merak ediyorum. Bu arada madem çok güzel bir heykeli paylaştın ben de devam ettireyim. Belki sen de görmüşsündür bunu, çok güzel ve sanki bulunduğu yer ile bütünleşmiş gibi.Maria Louise Lander'a ait. Bu ülkede dolaşırken gözümüzün takılacağı heykellerin olmaması çok kötü, hem de çok.
http://lh4.ggpht.com/_yQfePcEdxwE/RiUToeONhII/AAAAAAAAAQk/KVEakC-34dI/PICT4848.JPG
http://4.bp.blogspot.com/_n896VWrgUtc/S2e0bVbN_TI/AAAAAAAA37s/4uQOTf0ogEA/s400/DSCN7264.JPG

justine dedi ki...

Bu ülkede gözümüzün ve kulağımızın takıldığı daha başka ve "çirkin" şeyler var çünkü! Heykel harika, sağol canım:))

Adsız dedi ki...

"O şehirden gidecektim, son gece ne müzik ne de başka bir ses vardı. Eşyalar gitmiş, birkaç kitap ve ben kalmıştım. "
Bir sürü boşalttığım ev bıraktım ardımda. Yıllar yılı hep bir gün tekrar onlara dışarıdan da olsa bakarım hayalleriyle avundum. (yıkılmış, yerlerine başka bir bina dikilmiş olabilirdi, bunu kabullenebilirdim) Ama hiçbir yere dönülemeceğini kavramak çok zamanını almıyor insanın. Gitmeyi öğrenmek uzun sürüyor. Sonra, hep bunun da eksik kalan bir yanı olduğundan kuşku duyuyorsun.

Orada belki sözü edilebilecek tek eşlikçi kalıyor, kitap....
Teşekkür ederim. Yazdıklarınız beni götürüverdi bir şeylere.

justine dedi ki...

Sevgili adsız,
asıl ben teşekkür etmeliyim size, "gitmeyi öğrenmek uzun sürüyor." cümleniz için. Çok güzel ve doğru.

Sevgiler.

ipsiz cambaz dedi ki...

hersey gecer, hayat kalir, bosverin.

justine dedi ki...

Sağol, ipsiz cambaz. Sizin için boş vermek kolay tabii, nick çok iddialı ondan bu güveniniz:p