Çarşamba, Ağustos 24, 2011

en sonunda deniz!

  (Bu foto kısacık Bodrum tatilinden. Şimdi yapacağım tatil de kısa sürecek (benim için) zaten, aşağı yukarı beş gün -sanırım-. Eğer ablamla foto işine(!) girersek koyarım bloğa, makine yok ama... Neyse, "en uzun ve en güzel tatil İstanbul'da yapılandır", diye kendi uydurduğum özlü bir sözle bitireyim bu bahsi. )


Yarın erkenden yola çıkacağım. Ablamla tatile gidiyoruz, Neo iyi oluyor dedi, biz de bir bakalım öyleyse dedik;p Yok ya şaka yapıyorum tabii, ben on sekiz yaşımda ablamla tatile gitmeye başladım ve oldukça deneyim kazandım bu tatil işlerini ablayla yapma konusunda. Bir zaman, ara verdik elbette, beş on yıl kadar, hah ha, fazla muhabbet tez ayrılık demişler, tatil yüzünden birbirimizden kopmaya değmez diye düşündük.

Olympos'a gidiyoruz, iki üç yıl oldu gitmeyeli oraya. Tamam, nerede o eski Olympos geyiği filan yapmayacağım şimdi, gecenin bu saatinde komik olur. Amaaaa; ya dostlar gerçekten de çok farklı ve hoş değil miydi eskiden oralar;p Ne disko tarzı yerler vardı, ne klimalı odalar ne cep telefonu ve bilgisayarıyla dolaşan insanlar (tamam, ben de almayacağım yanıma bu aleti, sadece bir ara bakarım oranın bilgisayarlarından bir şeylere;)) vs. vs. Bir yerde ateş yakılır, herkes dağınık, öylesine bir yerlere oturur ve sohbet ederdi, müzik bile uyduruk, eski bir teypten, bizim verdiğimiz kasetlerden çalınırdı. Sene 95 filan tabii;)

Bugün akşam Taksim'deydik Poliş'le, yemek yedik, çay içtik, çay içtik, eee sonra yine çay içtik, sanırım biz orada sadece çay içtik, aklıma başka bir şey gelmedi şimdi. Yok yok, biraz bir şeylere baktık, alışveriş yaptık bir de. Unutmadan söyleyeyim İstiklâl'de Kaçak Çay diye bir yer var, kibar bir işletmecisi ve oldukça sakin bir ortamı var buranın. Eğer İstiklâl'in gürültüsünden uzaklaşmak ve tavla oynamak, sohbet etmek filan istiyorsanız aklınızda olsun. C. götürmüştü beni oraya ve ben de Poliş'i götürdüm bu akşam. Polişka beğendi o kafeyi, öyle bir gürültüde, nasıl böyle sakin bir yer olacağına da şaştı kaldı tabii.

A, benim uyumam lazım, hemen hemen!!! Sabah yedi buçuk gibi çıkmalıyım evden. Of, yolculuk işleri ne zor, ne zahmetli. ya çok yaşlandım ben ya da Oblomov gibi tembel, miskin, uyuz tipin biriyim. Laf aramızda ben Oblomov'u çoooook severim;)
Kaçtım!
-------------------------
p.s.: 
-Adım gibi eminim ablam beni havaalanında bekletecek ve çok geç gelecek. Ben sinirden delireceğim ve kendime; sakin olmalısın, daha tatil yeni başlıyor, nedir yani atla deve mi alt tarafı uçak kaçıyor vs. vs., diyeceğim.
-Bu post, bu akşam yorum yapan adsız için olsun, tanımadığım birinin yazımı beklemesi güzel bir duygu. (Lilişka hep böyle konuşur; güzel bir şey, harika bir oyuncak gibi ;p)

Salı, Ağustos 16, 2011

kırlangıç, kahkaha ve küçük bir cami


Kırlangıç Tekir Kedi'ye gülümserken, parkın sakinleri korka korka çıktılar, saklandıkları yerlerden. Ve çevrelerindeki İlkbahar, tıpkı bir şairin rüyası gibiydi.
kırlangıç ile tekir kedi/j. amado 


Poliş'in evindeyim şimdi. Bugünlerde yoğun çalışıyor, çok yorgun olmasına rağmen, dün gece ikiye kadar oturdu benimle. Ben tabii, sabaha kadar.
Poliş'le o uyumadan önce çok güldük, gözümüzden yaş geldi neredeyse. Basit, öylesine şeylerdi bahsettiklerimiz, ama gülmek ayrı bir mesele, konunun ne olduğuna, derinliğine, kaşına gözüne pek bakmıyor. Beraber gülmek ise apayrı bir mesele.

Uzatmayayım, daha kahvaltı yapacağım; kahkahalarla, tek bir dert bile uğramadan akla, sorunsuz, eş zamanlı, "şiddetli" bir hafiflikle gülebildiği birini bulunca insan, bırakmamalı. Öyle sıkı sarılmalı ki ona, ömrü kahkahayla,  bahar gibi geçsin. Yok, bu yaz kısa sürecek sanki, sürmesin; yaz gibi geçsin!
Yaz, ne güzel. Ağlasan bile kederi çoğaltmıyor, siliveriyor. Yaz sıcağı, katı olanı buharlaştırıyor. Hacim, gereksiz yer kaplamak demek, yer kaplamamalı bir varlık. Rüzgârıyla geçip gitmeli bu dünyadan. 

Keşke, Firuzağa camiinde böyle bir şey dileseydim. Neyse.

Firuz ağa, çok tuhaf bir cami, küçücük, Sultanahmet'in hemen karşısında sürpriz gibi duruyor. Sultanahmet'te sıkılmıştım, ağır, yoğun, berbat koku, kalabalık, insan insan, insan(!), başımı ağrıtmıştı. Firuz ağa beni bekliyormuş demek. Başımı kapatmadım, üstümü örtmedim, hemen kapının bitişiğindeki merdivenlerden üst kata çıktım. Kadınlar namaz kılıyor, dua filan ediyorlardı, köşeye oturdum, caminin mimarisini inceledim. Düşündüm, gözlerimi kapattım, düşünmedim. Çok güzeldi o küçücük cami. Sultanahmet'in büyük kahkahasına gülümseyerek eşlik eder gibi, her sözünü olgunlukla karşılarmış gibi, orada ve belki her yerde bunalanı teselli edermiş gibi yıllardır duruyor yerinde. 

Firuz, mutlu, huzurlu demekmiş, yok tarihe hiç bakmayın, o hep şaka yapar.

Bugün karışık işliyor beynim (her zamanki gibi;p), yazı da karışık olsun o zaman. Böyle işte.
----------------------------
p.s.:
-Ramazan'da İstanbul zor bir şehir. Bence öyle, kasvetli üstelik, ama bahsettiğim camii tüm şehri olgunluğuyla affettiriyor. Onun hatırı büyük, kimse bu şehre küs kalamaz, ben de öyle yaptım, barıştım. 
-Yukarıda alıntısını yaptığım harika kitabı okudum dün gece, yıllar öncesinden hatırlıyorum ben Kırlangıç ile Tekir Kedi'yi, hep güzel, çok güzel. Okumayana, okuyana, bilene, bilmeyene tavsiye olsun, tekrar tekrar okuyun, iyi gelecek, göreceksiniz.

Perşembe, Ağustos 11, 2011

oralarda buralarda gezerken, döşeğimde ölürken...*

(Bu pek mutlu poz, Bodrum tatilinden. Daha izne ayrılmadan, kısacık bir nefes alayım demiştim ya, işte oradan. İstanbul'da her şey güzel, hoş ama fotoğraflar daha puslu, elime bugünlerde çekilen yeni bir foto geçerse buraya koyarım elbette)


Bir süredir İstanbul'dayım. Ne güzel şehriniz varmış (herkes buralı ya, genele seslenince yerlilere sesleniyormuş gibi oluyor insan;p), gez gez bitiremiyorsun. Bir de benim gibi devamlı evde oturursan hiç bitmiyor, o ayrı bir mesele tabii. Şimdi markete gitmeyi düşünüyorum mesela, yemek yapacağım akşam için. En büyük planım bu. Sabahtan beri sadece duş aldım, kahve içtim ve biraz okudum. A, dün gece Faulkner'ın Döşeğimde Ölürken romanına başladım. Elimdeki kitap İletişim'in ilk baskısı -herkes bilir-, Murat Belge çevirisi (daha önce De Yayınevi ve Adam Yayıncılık basmış), kapağı çok güzel. C.'nin hediye ettiği kitapları gördüğümde diğerlerini hızla geçip hemen buna başlamak istedim. Çok uzun süredir aklımdaydı, mitolojiden ödünç aldığı ismi, sevdiğim ve Bernhard'da iyice test ettiğim(!) bilinç akışı tekniği, hepsinden önemlisi İdefix'in o unutamadığım alıntısı; "Eğimli Yaptım. Çivileri tutturacak daha çok yer var...vs. vs.",  sayesinde kafamda ciddi yer etmişti. Bakalım nasıl bir okuma olacak? Darl'ı, Cora'yı, Jewel'i yeni yeni tanımaya başladım, diğerleri ve roman henüz bir sır benim için. Çok hızlı okuyamıyorum, Lily'lerde değilim, güzel Lilişka beni oyalıyor bahanesine yatamam ama C.'nin yanındayım, neyse sabahları yalnızım oyalanmazsam belki daha çok okuyabilirim.

 (Polişka çalıştığı dizinin setinde, hayret o da mutlu;p)

Poliş yoğun çalışıyor, bir gün beraber olabildik sadece, ve o gün -sanırım- hiç aralıksız konuştuk. Kiraladığı evi gördüm, kendisi gibi şirin, güzel, tek kusuru zemin kat olması. Biz hep üst katta oturduk bu yaşımıza kadar, yıllar önce Beykoz'da kiraladığı ev de üst kattı, onun için tek sorun, kaldırım ve sokak seslerini çok yoğun duymak olacak. Her neyse, alışılır, ne demişler ev alma komşu al, önemli olan çevre yani, komşuları iyi olsun Polişka'nın yeter bize;)

(Lilişka ablam ile, burada sorun yok; o hep mutlu!;))

Lilişka iyice büyümüş, şımarık değil ama söz dinlemesi daha zor artık. Yüzmeyi öğrenmiş, beni çok şaşırttı, beraber havuz kenarına gitmiştik, benden önce atladı havuza. Simit var elinde, fakat havuz da çocuk havuzu değil valla. Boyunu kat kat aşan bir havuza atlıyor ve beni de ıslatmaya çalışıyor, günümüz çocukları über sanırım, ben ise hayran hayran bakıyorum sadece.
-------------------------------------------
Uzun süredir uğramıyordum, iyi oldu bugün yazmam. Burayı boşlayınca sanki önemli bir ödevi yerine getirmemiş gibi hissediyorum, komik ama öyle. Yazdım, rahatladım. Şimdi hemen dışarı çıkmalıyım. Akşam yemeği yalan olacak yoksa. Sonra belki fırsat bulursam, diğer blog yazılarını da okuyacağım. Şimdilik benim cephemden haberler bu kadar. Justine cephesinde yeni bir şey yok kısaca, yaşıyoruz bir şekilde. 

Of, bu da çok karamsar oldu, hadi değiş tonton!;)
----------------
*Başlıkta bilinç akışı tekniğini kullandım, nasıl becerebilmiş miyim?;p