Çarşamba, Eylül 28, 2011

zor ama çok lezzetli bir yemek; Julie & Julia

Akşamları -yok, doğrusu geceleri- genellikle film izliyorum. Bir süre ara vermiştim, sadece okuyor ve boş boş tv'ye bakıyordum. Şimdi eski düzenime döndüm sanki. Akşam yemeğimi geç saatte yiyor, çay demlenirken film seçiyor ve ilk bardağımda filme başlamış oluyorum. Filmin ortalarında dişlerimi fırçalıyor ve bir bira açıyorum. Böyle basit bir düzen ve binlerce evde aynısının yaşandığına eminim. Niye böyle genelleme yaparak, saf saf konuşuyorum dersiniz; bu gece şehir çok net görünüyor gözüme de ondan;) Gerçekten öyle, oturduğum yerden şehrin manzarası inanılmaz net bugün. Niye bilmiyorum, belki hava çok temiz, belki benim miyopum geriliyor, belki hiçbiri, ama öyle sonuçta. O kadar ki, filmden başımı kaldırıp defalarca takıldı gözlerim manzaraya, meyve koymaya gittiğimde, bira almak için kalktığımda vs. vs. Eee tabii zaten uzun olan film üç-dört saatte bitti böylelikle. 

Dün gece seyrettiğim film çok kötüydü, romantik komediymiş; Letters to Juliet. Onu hemen geçelim. Bu gece Julie & Julia'yı izledim. Çok Hollywood, çok klişe ama tatlı bir film. Bir de bana yıllar önce (rahat iki yıl olmuştur) yaptığım bir yemeği hatırlattı daha da şirin oldu gözümde. Poliş'le beraber akşam yemeğine ne yapsak diye düşünüyorduk. Eski evde ve elbette yalnızdık. Yemeği şölen haline getirmezsek bütün gün tüm ağırlığıyla çöküyordu üzerimize. Yemek neşeyle yapılacak, bir kadeh şarap içilecek sonra film seçilip, konuşa konuşa seyredilecekti. Böyle sade bir ritüel ama yaşamak için ciddi istek veriyordu bize. "Zor bir tarif deneyeceğim Poliş!", demiştim. Hah ha, cesarete bakın;p Aslında rosto yapmak istiyordum, burada büyük bir parantez açmalıyım;) (öyle hatırlıyorum emin değilim. rosto kalbimde bir yaradır benim, ona takılmış da olabilirim. bir kere denemiştim, belki on yıl olmuştur, içi çok pembe kalmıştı. becerememiştim sanki, Poliş yemiş ve çok beğenmişti ama sonuçta Poliş benim yaptığım her şeyi beğenir. emeğe de ciddi saygısı vardır kardeşimin kötü demez asla. onun için, rosto konusunda soru işaretleriyle kaldım o günden beri. bir de çok çok sevdiğim Rosemary's Baby filminin bir sahnesinde rosto yiyorlardı ve ben bayılmıştım o sahneye. işte böyle komik, anlamsız bir anı, rosto travması yarattı bende;)) Ne diyordum, evet, rosto yapacaktım vazgeçtim. Bloglara bakarken Cafe Fernando'nun Julia Child yazısına rastladım ve o akşam Boeuf Bourguignon yaptım! Valla atmıyorum, yaptığım en zor ve yapımı en uzun süren yemekti fakat bir o kadar da lezzetliydi. Aman tanrım nasıl bir deneyimdi o öyle; kaynamalara doymayan et, mutfağı saran ve kim bilir kaç gün gitmeyen şarap kokusu. A, şarabın içinde yavaş yavaş pişiyordu et, ondan yoğun bir lezzeti vardı sanırım. Böyle işte, Julie & Julia filminde de bu yemekten çok bahsediliyor. Ben tarife bire bir uyarak (acaba!) yapmış ve memnun kalmıştım. Aklınızda olsun sizin de, belki güzel bir et yemeği yapmak istersiniz, bu tarif gerçekten çok iyi. 

Filmde karı kocanın (hem Julia hem de Julie'nin) muhabbeti çok tatlıydı, keşke herkes öyle geçinse. Yemiyor tabii, o güzel yemekler bir şekilde yeniyor da, geçinmek yemiyor;p Kötü bir espri ile geceyi bitiriyorum ne kötü. 

Bon Appétit;p

-----------------
 p.s.: -Cafe Fernando sitesini pek sevmem ben, söylemeden geçemedim.
-Meryl Streep'i hep sevdim, bazen "hafif" baydığı oluyor ama çok zarif bir kadın, hoşuma gidiyor konuşması, tarzı, giyimi, her şeyi. 
-Filmin yarısında Ayhan aradı, Amerika'ya gidip şöyle devrim niteliğinde işler yapmayan bir arkadaşa sahibim. Yani bir Julia Child'a bakın, bir de Ayhan'a. Kadın Fransa'ya gidiyor ve harika bir kitap yazıp, hayatını tümden değiştiriyor. Bizimkisi ise, yakında gelirim havalar çok güzel New York'ta diyor;p Ho ho, sen buralara bakma daha Ayhancığım, intikam böyle alınır işte;)
-Zor bir yemek, şu bu diyorum da, ben dün gece saat üç buçukta, evet evet tam olarak gecenin köründe çemen yapmış insanım, bana herhangi bir tarif koyar mı, allah aşkına?;)
-Filmi seyrederken Bomonti içtim. Çok ilginç bir tadı var bu biranın, sanki birazcık beyaz şarap gibi. Birazcık ama.
-Filmde blog sahibi olmak ve hiç tanımadığın insanlara seslenmek üzerine de hoş şeyler söyleniyor. Onu da seyredince görürsünüz artık, ben hemen yatmalıyım. 

8 yorum:

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Artık eskisi kadar zevkle film izleyemiyorum. Zaten yazında da film değil yemek süreçleri daha bir öne çıkıyor. Rosto benim de kabusumdur. Fakat sebebini de söyleyeyim; bizde kasaplar rostoluk eti seçip veremez. Rostoluk dedikleri et çoğu kez uygun değildir. Biftekte de öyle değil mi; sen kalın, sulu, az pişmiş bir biftek yapmaya niyetlenmişsindir (sen diyerek nasıl da ben olan iştahı maskeliyorum ama) kasaptan bifteklik bir parça istersin sen kafanı çevirene kadar adam döve döve kağıt kıvamına getirdiği eti sarıverir bifteklik et diye. Hadi şimdi yap yapabiliyorsan sulu, kalın, az pişmiş lezzetli bifteğini! Öyle işte...
Et yemeği yaparsam denerim şu tarifi bende de benzeri bir tarif var ama daha farklı, buradaki daha hoşmuş gibi geldi bana.
Konuşarak film izlemeniz ne güzel. Ben annem ve kardeşimin yanına gittiği anlarda film başladı mı mutlaka arka odaya gider kitap okurum. Çünkü film içinde çok konuşurlar, yorum yaparlar vb. Hayatta gelemem. En kötü film de olsa baştan sona tam bir sessizlik ve konsantrasyon olmadan izleyemiyorum. Hele bir de filmi duraklatıp, başka şeylerle uğraşma imkansız oluyor bende...
Sevgiyle...

Adsız dedi ki...

julia child filmini sevmiştim ben de. youtube'dan gerçek julia child videoları izlemiştim, merly streep iyi iş çıkarmış. rosto hiç denemedim, zor geliyor. uzun uzun yapılan yemeklerden hoşlanmıyorum, hevesim kaçıyor. bu arada fernando'nun sitesine ben de bakıyorum bazen ama her şey fazla kusursuz, milimetrik, defalarca denemeler felan... hiç bana göre diyil, bi kere de muffin denedim ordan bi şeye benzemedi. (dedikoduya zaafım var fena halde :)
ben dizi izliyorum bu ara, breaking bad, big c, mentalist başladı -patrick jane ve yelekleri :)- good wife... bir de bir zamanlar anadolu'yu izledim pazar günü, çok begendim. zaten severim yönetmeni, süper bir film yapmış.

öptüm seni.

justine dedi ki...

Merhaba Vuslat, sanki filmde çok konuşmuşum ve sen rahatsız olmuşsun gibi bir hava aldım yazından, ne iş?;p

Ben de eskisi kadar film izleyemiyorum, eskiden arka arkaya üç Bergman izlerdim ya da bir Tarkovski, iki Bunuel filan yapardım. (hah ha, ne salakça oldu bu liste ve dikkat ettiysen Tarko havayı yumuşatmak için Bunuel'e ihtiyaç duyuyor;)) Şimdi bırak üç filmi başladığım filmi bitirebildiysem büyük başarı sayıyorum. Neyse, çok önemli değil, filmler ve kitaplar bitmez bunun farkındayım.

Tarif güzel, tavsiye ederim, beğenirsin bana kalırsa.

Konuşarak film izlemek sadece Poliş, Serap ve ben berabersek mümkün oluyor, bir de çok çok basitse film. Diğer filmlerde fazla konuşup filmi bölmeyiz. Ben yalnız film izlemeyi de çok severim zaten.

(çok uzun bir telefon arası verdim, konuyu unuttum iyi mi?)

Çok sevgiler Vuslat. İyileşmene sevindim, tekrar geçmiş olsun.

justine dedi ki...

Neocuğum, senin filmi sevdiğini biliyorum, bloğunu sıkıldıkça okuyorum çünkü;)

Hadi, şimdi biraz dedikodu yapalım mı?;p Fernando sitesinin sahibi Ayhan'a çok benziyor, biraz mıymıy sanki, onun için özellikle sevebilirim ama dediğin şey çok doğru; sitede her şey çok kusursuz. Bir de çok havalı bir blog, tamam basit yemek fotoları beni güldürür, iştah kapatıyorsunuz yahu, filan derim ama Cafe Fernando'daki gibi kusursuz bir burjuva tarzı da hoşuma gitmiyor valla. İkidir snob diyeceğim demiyorum, sanırım tam olarak öyle değil o site veya tanrı beni durduruyor;)
Portakal Ağacı'na gelirsem, oradaki tarifleri deneyip de bir kere bile memnun kaldığım olmadı. Ya tarifte yanlış bir şey oluyor ya da başka bir olay var benim bilmediğim. Dikkat et, ben başarısızım diye bir şey mevzubahis değil;p Of bu konuda sonsuza kadar konuşulur, Peri ile blogların dedikodusunu yapacaktık, komik oluyordu böyle geyik yapmak. Aklıma geldi bak şimdi.

Dün ben de The Mentalist'e başlasam mı tekrar diye düşündüm, sonra vazgeçtim. Ne bileyim film filmdir dedim, çok oyalandım hem dizilerle (argümana bak;p). Bir Zamanlar Anadolu'da filmini izleyeceğim, yarın büyük ihtimal. Nuri Bilge'nin kredisi büyüktür bende, Mayıs Sıkıntısı'na bayılırım. Bu filminin de güzel olduğuna eminim. Bakalım.

Ben de öptüm, hoşça kal.

yagmur dedi ki...

Justineee,

Ben de hic sevmem herseye goz kararindan fazlasini isteyen tarifleri, bloglari. Fernandoyu fotograflarindan dolayi seviyorum sadece. Harikalar.

Filmi izleyeyim ben. Film izlemekten iyice sogudum su gunlerde iyi gelecektir umarim. ''bir zamanlar anadoluda'' flmini cok merak ediyorum. Filme gidersen yorumunu bilmek isterim dogrusu.. Bir de bir sey soracagim sana.Turk sinemasinin guzide filmlerini izleyebilecegim bir site, blog vs biliyor musun?

Mutlu bir gun olsun.

justine dedi ki...

Yağmurcuğum, Cafe Fernando'nun fotoğrafları da biraz fazla mı kusursuz ne?;p Tabii foto işi senden sorulur bana laf düşmez ama çok steril o sitedeki fotolar, çok. Liliş'in bir huyu var, bir şey söyler hemen arkasından, "ya da ne?" diye sorar. Şöyle ki; "kek mi yapıyorsun, ya da ne? oyun mu oynayacağız ya da ne?" gibi;) Ben de bu bloglara bakınca öyle diyorum, blog mu yazıyorsun, ya da ne?;p

Ben filmleri indirip izliyorum canım, ya da normal insanlar gibi sinemaya gidiyorum;p (artık çok çok az!) Keşke yakınımda olsan da sana öyle bir sürpriz yapsam, güzel türk filmlerinin olduğu dvd seti filan hazırlasam. Çok isterdim inan. Biraz araştırdım yine de, umarım işine yarar şu siteler. (Ben Nuri Bilge'nin filmlerini arattım, vardı, sorunsuz ve kesintisiz izleniyor mu bilemem tabii.)

http://www.sinemaizle.org/

http://www.filmseyir.com/

İlk site daha iyi sanki, bir bakarsın canım.

Çok sarıldım.

p.s.: Bir Zamanlar Anadolu'da filmine gidecektim bugün, olmadı. Keyifler hafif bozuktu şimdi daha iyiyim. Senin mutlu bir gün dileğin kabul oluyor belki de, kötü başladı fakat yine de fena gitmiyor, bugün;)

yagmur dedi ki...

Tesekkur ederimmmmm Justine. Birazdan guzel bir cay demleyip gececegim filmlerin basina ;)

Resmen kivraniyorum meraktan:)Gittin mi filme? Cok saglam bir konusu yoksa artik bilet almak bile keyif vermiyor. Zorla goturuldugumde de uyuyup kaliyorum ama cok keyifli bir uyku oluyor:)

Bugun de guzel bir gun dilerim senin icin!

justine dedi ki...

Oh ne güzel Pazar keyfi yapacaksın film izleyerek, iyi seyirler canım.

Ben daha gitmedim, devamlı nöbet tutup duruyorum, bu akşam da nöbetçiyim mesela. Yalnız önümüzdeki hafta kesin gideceğim, bir terslik olmazsa tabii.

Dileğin için teşekkürler:) Öpüyorum çok.