"...
pencere kenarında baş tıklıyor bir güvercin,
bakmak istiyor sanki perdeden içeriye;
yuva yapmış kırlangıçlar loş girişe:
buna havalı denir, evet, buna ben -büyülü derim.
..."
beyevi/r.m. Rilke - İyi Ruhlara Adak
-Sabah nöbetten geldim, biraz daha uyku, biraz daha, biraz daha derken ikide almam gereken antibiyotiği dörtte içtim. Uyku, büyük uyuşturucu.
-Türk kahvesi güzel, ama keyfi kısa sürüyor, büyük fincanla içsem bile soğuyor, tadı kaçıyor, eh kaçtı haliyle.
-Sadece bir şey almak için markete gidecektim, kimseye görünmeden beceririm bu işi dedim, olmadı. Arabayı evin önüne çekerken, alt kattaki komşumu gördüm, merhabalaştık, biraz konuştuk, ayrıldım. Arabayı kilitlemeyi unutmuşum, bu durumda; ya iki işi bir arada yapamıyorum, ya sosyalleşmek beni heyecanlandırıyor ve yapacağım işi unutuyorum, ya da saçma sapan bir tipim.
-Şiirin çevirisine inanmıyorum, şiir çevrilemeyen bir şey bana kalırsa. Çok evirip çevirirsen, şiiri kendinin yaparsan, belki oluyor (kaplan kaplan!), yoksa gerisi boş. Yukarıdaki örnek gibi anlamsız, basit birkaç dize kalıyor elimizde. Ki Rilke candır, severim.
-İş yoruyor beni, ve fark ediyorum da işten çok konuşmalardan yoruluyorum. Çalışanlar birbirini tüketiyor, budur yorgunluğun özeti.
-Hugo'nun İdam Mâhkumunun Son Günü'nü okuyorum. İlk gençliğime döndüm, tuhaf bir yabancılaşma, bu kelimeler, o kelimeler mi? Denklemde ters giden bir şeyler var.
-Sherlock'u zevkten dört köşe, bitmesin diye yavaş yavaş, sindire sindire izliyorum. Elin senaristleri zeki tabii, ne hoş diyaloglar yazıyorlar, her cümlede gülümsüyorum. Yıllardır aynı şeyi söylüyorum; bir Türk dizilerinin yavaşlığına bakın, bir de yabancı dizilerdeki kurguya. Müthişler, daha ne denir ki?
-Komşumla konuşurken, arabaya yan gözle bakıp dikkat ettim, zavallı o kadar kirli ki, tozdan ve yol çalışmasından dolayı biriken çamurdan, çocuklar arabanın üzerine ismini filan yazmakla kalmaz, yaratıcı heykeller yapar, o derece. Ah, hep bu çalışmalar dedim, utanarak. Yalan da değil! (yazarken birden sinir yaptım valla;))
-Antibiyotiği geç içmem kötü oldu, yarın sabah mesaiye gideceğim ve geç yatmamam gerek, bu durumda ya ilacı içmeyi erkene alacağım, ya da içmeyeceğim. Son haptı, içmezsem gözüm arkada kalacak;p
-İlaçları ve mucitlerini (ne komik kelime bu) sevdiğimi söylemiş miydim? Evet, bazen ciddi ciddi batırıyorlar ama, insan işte, hatalı ve defolu. Ağrılar geçsin, yeter.
-Şiirin çevirisini beğenmedim, peki niye koydum buraya? "Büyü" kelimesi yetti, ondan.
------------------
Bir ağırlık, bir tuhaflık var hareketlerimde, bahar çarptı desem, daha çarpacak kadar yakınlaşamadım kendisiyle. Başka bir şey bu, Poliş'in işi ters gidiyor, ona moralim bozuk, kafam karışık. Yine dar zamanlar, özeti bu.
--------------
p.s.: Geçen gün marketten aldığım çiçek bir günde açıp, serpildi. Diğer tüm canlılar günü kutlamayı bizden iyi biliyorlar, doğruya doğru. Lalenin diğer fotoları ben banyomu yapıp, yemeğimi hazırlarken -sanırım- şuraya yüklenmiş olacak.
-Sadece bir şey almak için markete gidecektim, kimseye görünmeden beceririm bu işi dedim, olmadı. Arabayı evin önüne çekerken, alt kattaki komşumu gördüm, merhabalaştık, biraz konuştuk, ayrıldım. Arabayı kilitlemeyi unutmuşum, bu durumda; ya iki işi bir arada yapamıyorum, ya sosyalleşmek beni heyecanlandırıyor ve yapacağım işi unutuyorum, ya da saçma sapan bir tipim.
-Şiirin çevirisine inanmıyorum, şiir çevrilemeyen bir şey bana kalırsa. Çok evirip çevirirsen, şiiri kendinin yaparsan, belki oluyor (kaplan kaplan!), yoksa gerisi boş. Yukarıdaki örnek gibi anlamsız, basit birkaç dize kalıyor elimizde. Ki Rilke candır, severim.
-İş yoruyor beni, ve fark ediyorum da işten çok konuşmalardan yoruluyorum. Çalışanlar birbirini tüketiyor, budur yorgunluğun özeti.
-Hugo'nun İdam Mâhkumunun Son Günü'nü okuyorum. İlk gençliğime döndüm, tuhaf bir yabancılaşma, bu kelimeler, o kelimeler mi? Denklemde ters giden bir şeyler var.
-Sherlock'u zevkten dört köşe, bitmesin diye yavaş yavaş, sindire sindire izliyorum. Elin senaristleri zeki tabii, ne hoş diyaloglar yazıyorlar, her cümlede gülümsüyorum. Yıllardır aynı şeyi söylüyorum; bir Türk dizilerinin yavaşlığına bakın, bir de yabancı dizilerdeki kurguya. Müthişler, daha ne denir ki?
-Komşumla konuşurken, arabaya yan gözle bakıp dikkat ettim, zavallı o kadar kirli ki, tozdan ve yol çalışmasından dolayı biriken çamurdan, çocuklar arabanın üzerine ismini filan yazmakla kalmaz, yaratıcı heykeller yapar, o derece. Ah, hep bu çalışmalar dedim, utanarak. Yalan da değil! (yazarken birden sinir yaptım valla;))
-Antibiyotiği geç içmem kötü oldu, yarın sabah mesaiye gideceğim ve geç yatmamam gerek, bu durumda ya ilacı içmeyi erkene alacağım, ya da içmeyeceğim. Son haptı, içmezsem gözüm arkada kalacak;p
-İlaçları ve mucitlerini (ne komik kelime bu) sevdiğimi söylemiş miydim? Evet, bazen ciddi ciddi batırıyorlar ama, insan işte, hatalı ve defolu. Ağrılar geçsin, yeter.
-Şiirin çevirisini beğenmedim, peki niye koydum buraya? "Büyü" kelimesi yetti, ondan.
------------------
Bir ağırlık, bir tuhaflık var hareketlerimde, bahar çarptı desem, daha çarpacak kadar yakınlaşamadım kendisiyle. Başka bir şey bu, Poliş'in işi ters gidiyor, ona moralim bozuk, kafam karışık. Yine dar zamanlar, özeti bu.
--------------
p.s.: Geçen gün marketten aldığım çiçek bir günde açıp, serpildi. Diğer tüm canlılar günü kutlamayı bizden iyi biliyorlar, doğruya doğru. Lalenin diğer fotoları ben banyomu yapıp, yemeğimi hazırlarken -sanırım- şuraya yüklenmiş olacak.