Pazar, Aralık 02, 2012

kendine ne sorardın?

  
İzlediğim film biteli iki saat kadar oluyor, belki daha fazla. Her neyse işte, şehri seyrettim biraz, değişik hiçbir şey yok. Yaklaşan bir felaketin ayak sesi, uğursuz bir işaret, ya da yarının daha güneşli, güzel olacağını gösteren bir yıldız. Olumlu ya da olumsuz hiçbir şey yok, şehir yerinde duruyor. Gecenin nöbetçilerinin gözlerinin ve beyninin yaratacaklarının insafında, bilmediğimiz bir şeylerin tam kıyısında. Şehrin -varsa eğer- kıpırtısı, uykusuzlara işlemiyor. 

Filmi anlatmayacağım; sadece sonunu ve bir iki klişeyi sevmediğimi yine de oldukça naif, güzel, etkileyici bulduğumu söylesem yeter. Bir sahneden bahsetmek istiyorum sadece, filmdeki genç kız (ana karakter), geçmişte yaşanan talihsiz bir olay yüzünden tanıştığı ve onun üzerinden arınma  yaşamak istediği adama (bir müzisyen) kısa  sohbetlerinde uzaya giden ilk insanın hikâyesini anlatır, hikâye hemen hemen şöyle; Rus kozmonot büyük bir mekikle uzaya çıkmış. Uzayın çok ama çok küçük bir alanını kaplayan aracının, küçücük bir bölümünde yaşıyormuş. Kozmonot aracındayken portal penceresinden dışarıyı seyreder, dünyanın kavislerini görürmüş. İlk defa gören, gezegene dışarıdan bakan ilk insan oymuş. O bakışla kendisini kaybetmiş, sonra birdenbire gösterge panelinden tuhaf, nereden geldiği belirsiz bir tıklama sesi duymuş. Tık tık tık... Kontrol panelini sökmüş, aletlerini çıkarıp sesin kaynağını bulmaya ve rahatsız edici sesi durdurmaya çalışmış. Ne yazık ki bulamamış, ses aynı şiddet ve senkronda tınlamaya devam etmiş. Tık, tık, tık, tık... (hepimiz biliriz, kız da adama -masaya vurup, tok sesi çıkararak- bildiğimiz şeyi söyler; "birkaç saat bu şekilde devam edince işkence ediliyormuş gibi olur.") Sesle uzayda günlerini geçirmeye başlamış kozmonot, o da biliyormuş gerçeği, bu küçük ama çok rahatsız edici ses onu delirtecekmiş. (kız adama sorar; "ne yapabilirsin ki? yukarıda, uzayda, bir başına... bir uzay odasında.") Kozmonot, kalan günlerini bu sesle geçirmek zorundaymış, sonra aklını korumanın tek yolunun bu sese aşık olmak olduğuna karar vermiş. Gözlerini kapatmış, hayallerine dalmış, bir zaman sonra, gözlerini açınca artık tıklama sesini duymadığını fark etmiş. Müzik varmış kafasının içinde. Ve kalan zamanını uzayda, o kocaman boşlukta, huzur içinde yüzerek geçirmiş.

Filmin adı Another Earth, çoğunuzun duyduğuna eminim. Benim kadar sevecek misiniz bilemem, ama ben sadece, şu yukarıda anlatmaya çalıştığım sahne için bile izlerdim bu filmi. Çok önceden, yine bu blog yazılarından birinde, Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli kitabının kahramanı Zebercet için, hayatta kendisine bir olanak aramış, ama sonuncusunu, kendisini yok edeni yaşamak zorunda kalmıştı, demiştim. Bu filmde de aklıma hep başka bir olanak fikrine sarılmak, öyle yaşamaya çalışmak düşüncesi geldi. Kitap ve film apayrı şeylerden söz ediyor, teğet bile geçmezler birbirlerini belki, yine de en büyük lanet olan yalnızlığımızın altını çizmesi bakımından ikisini benzettim ben. İnsanın en büyük trajedisinin, elindeki tüm olanaklarının tükenmesi ve bir seçenek daha ihtimaline, başka bir dünya olasılığına umutsuzca sarılması olduğuna inanıyorum. Filmi seyredin lütfen, buraya da koyduğum muhteşem müziklerini dinleyin (özellikle 12. parça, The Cosmonaut harika), kızın diğer gezegene çılgınca bir istekle gitmek istemesinin nedenini bir de siz düşünün. Adamın ona; orada ne olduğunu bilmiyorsun, neden, diye soruşunu, kızın, bu yüzden gitmek istiyorum zaten, diye cevaplayışını duyun. Yine müzisyen adamın kıza tuhaf bir aletle, yaptığı olağanüstü müziği hissedin. Hatta filmde kızın yaptığı gibi yapın, gözlerinizi kapatıp öyle dinleyin. Tozların uçuşunu görün, bir de eğer cesaret edebilirseniz, uzayda bir yerde kendinizle karşılaşsanız, kendinize soracağınız ilk soru ne olurdu, onu düşünün. O kırık aynada ne görmek isterdiniz? Başka ihtimaller, gizemler; acaba neyi değiştirirdiniz?

Ne sorardınız sahi? 
---------------------

Günaydın. Sabaha karşı anlatmaya çalıştığım film sahnesi, Rus kozmonotun hikâyesi varmış nette, biraz önce gördüm. Youtube videosu aşağıda, belki filmden önce izlemek isteyen olur. Hatta, burayı okuyan herkes izlesin bence, hayran kaldığım  "The Cosmonaut" şarkısının filmde kullanılışını görürsünüz hem. Ben şimdi kahvaltı yapmalıyım, çaya ihtiyacım var, acilen.
 

12 yorum:

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Uzayda bir yerde kendimle karşılaşırsam, kendime soracağınız ilk soru, "sen kimsin" deyip, merakla cevabı beklemek olurdu.

Tanıtımını yaptığınız filmi izlemek üzere arşive kaldırıyorum. Teşekkürler Justine.

Dostlukla...

alkım doğan dedi ki...

çok güzel bir sahneymiş justine. hipnotize olmuş bir şekilde izledim. bana çok mucizevi geliyor dünyanın yuvarlaklığını görmek, dünyaya o kadar yukarıdan bakabilmek. şu geçenlerde atlayan adamı bile ne heyecanla izledim. bu deneyimler, dünyayı bir yumruk kadar görmek filan insanı başka biri yapıyordur herhalde.

taşınmayı sormuşsun. şehir içinde taşınıyorum. bir bitse çok mutlu olacağım.

sevgiler justine. çok yağmurluydu bugün buralar. nasıl ıslandım anlatamam. sıcak bir ev ve çay ne güzel!




Zelda Capulet dedi ki...

"sen aradığını buldun mu?" diye sorardım :-)

justine dedi ki...

Mehmet, aynı şeyi düşünmüşüz sizinle; sanırım benim de ilk sorum "kimsin" sorusu olurdu. Sonra da ya arka arkaya sorular gelirdi ya da hiç konuşmaz sessizliğe bırakırdım her şeyi.

Rica ederim, çok sevgiler.

justine dedi ki...

Beğenmene sevindim Alkım, aslında senin seveceğine eminim bu filmi, sadece yazışmalar vasıtasıyla olsa bile birbirimizi az çok tanıyoruz artık;)

Son zamanlarda çok fazla ilgimi çekiyor bu tür filmler, söylediğin gibi, mucizevi, etkileyici. Belgesellerden sonra bunlarla devam ediyorum, bakalım sonumuz ne olacak?;p

Umarım kolaylıkla halledersin tüm işlerini Alkım, lütfen dikkat et kendine. Yağmur hemen arkasından nezleyi ve diğer rahatsızlıkları da sürüklüyor, unutma.

Çok sevgiler ve tekrar kolaylıklar sana, sıcacık -yeni;)- evinde mis gibi çayını bir an önce yudumlaman dileğiyle, hoşçakal.

justine dedi ki...

Arayış ömür boyu, Zelda, aksi olsun isterdim ama eminim o da bulamamış olurdu;)

Sarılıyorum sana, çok sevgiler.

Adsız dedi ki...

Ben hiç bir şey demez sadece sarılırdım.

justine dedi ki...

Hmmm, cesaret gerektiren bir hareket. İlginç;)

verbumnonfacta dedi ki...

yaşam, bir "aldım verdim ben seni yendim" oyunu ve biz en başından beri birbirimize doğru mu yürüyorduk?

evet, bunu sorardım.

notgibi: filmi izledikten sonra sorum ne olur, bilmiyorum.

justine dedi ki...

;) Filmi izle lütfen verbumnonfacta, ne düşüneceğini merak ediyorum.

Sevgiler.

verbumnonfacta dedi ki...

filmi izledim.

ilk önce övelim: ritmini ve dilini çok sevdim. hikayesinin klişeyi klişe yapan tuzaklarına rağmen farklı konusundan aldığı inkar edilemez bir gücü var.

rus kozmonotun hikayesi, büyükçe bir ağaç testeresinin tersiyle icra edilen tek kişilik konser, tabiat ortasında olsa yerini kavak pamukçuklarının alacağı tozlu sahne, en çok da son sahnede diğer taraftan gelen kızın tedirginliği etkileyiciydi.

alt metin vesaire ihtiva ediyor muydu bilmem ama en başta kızın hapishane günlerine tahammül etmek için kurduğu gündüz düşleri sanmıştım. film bittiğinde ise (özellikle son sahne de "gelen"e bakarak) aslında bütün bir filmin kader üzerine olduğunu ve "o kaza" olmasaydı kahramanları nasıl bir hayat beklediği üzerine bir film olduğunu düşündüm. diğer taraf kazasızi alternatif bir hayatı yaşamıştı çünkü. hâlâ da öyle düşünmekteyim.

"ne sorardın?" sorusunun yanına "o olmasaydı nasıl bir hayatınız olurdu, diye sorabileceğiniz kaç anı taşıyorsunuz yanınızda?" sorusunu eklemeli belki de.

"aldım verdim ben seni yendim" benzetmesi ise yerini "dalından kopup durgun su yüzeyine düşen bir yaprağa doğru suyun derinliklerinden yükselen eşi" benzetmesine bıraktı.

justine dedi ki...

"o olmasaydı nasıl bir hayatınız olurdu, diye sorabileceğiniz kaç anı taşıyorsunuz yanınızda?", bu soruyu kendime öyle çok sordum ki verbum, ve öyle zor ki bu sorunun cevabını vermek. Filmi izlemene sevindim, izleyeni başka bir dünyaya sokan, -bana göre- arındırıcı bir filmdi.

Uzun süredir film izleyemiyorum, hem çok oyalanıyorum başka şeylerle, hem de sınav filan gibi saçmalıklar vardı başımda. Bu gece yine böyle güzel bir film izlemek istiyorum. Beğenirsem yazarım, tekrar konuşuruz belki;)

İzleyip, düşüncelerini benimle paylaştığın için sağol, çok kıymetli böyle yorumlar benim için. Sevgiler.