(geçen yaz olympos tatilinden; ablamla kâh kitap okuyor, kâh sohbet ediyor, kâh içiyorduk, eh arada da fotoğraf çekiyorduk tabii;) kâh ne komik kelime yahu ve ben tatili gerçekten özledim:/)
Çok çok az kaldı, yarın geçsin ertesi gün izin başlıyor, hmmm yarın akşam nöbetçiyim, sabah eve geleceğim, ve akşam İstanbul. Ben böyle komik komik hesaplar yaparım, mesela parmak hesabım ünlüdür. Matematiğim fena değildir aslında, hesap kitap işlerinden anlarım ama iş böyle basit işlemlere gelince orada kimseye çaktırmadan parmaklarımla saymaya başlarım. Gece karanlıkta, yatakta kolay olur, benim elim yatağın altına doğru gider ve parmaklar tek tek sayılır, bir iki üç... tam komedi! Bir de fark edenler oluyor hâliyle, Poliş iyi bilir, hastanedeki arkadaşlardan görenler oldu, ve C. tabii. Bir zaman telefonla konuşurken beni görmeden anlamıştı; "sen yine ne yapıyorsun öyle, parmağınla mı sayıyorsun?", daha önce görmüştü evet ;p
Geçenlerde bir gün, arkadaşın biriyle konuşuyorduk hastanede, bana yekten sordu; "sen neden kimsenin düğününe derneğine gitmiyorsun", diye. İlginçtir, bu yeni evde düğün gürültüsünden dolayı delirdiğimi de biliyor kendisi. Yani ben bir düğüne gitsem -kazara elbette- ancak seri katil olarak milleti taramaya filan giderim sanırım. Neyse, bunu geçelim, devam etti arkadaş, senin düğününe gelen olmazsa ne yapacaksın? A ha, işte zurnanın zırt dediği yer (zurna deyince bile aklıma sokak düğünü gürültüsü geldi, çirkin, dayanılmaz. neler çektiğimi bir bilseniz, acırsınız bana), daha önce de böyle pragmatik bir anlayışla karşılaşmıştım. Evlilik iyi bir şey, sen gecenin bir yarısı sakatlandığında nasıl hastaneye gideceksin, demişti arkadaşım ve şimdi kendisi hastaneye beraber gitmek için üçüncü eşini buldu, eh yol arkadaşı bulmak zor iş tabii, deneme yanılma yöntemi gerekiyor;p Ne diyordum, evet işte, evlilikle değil ama bu faydacı anlayışla ilgili bir sorunum var. Küçük parmak hesaplarıyla, o gitti ben de gideyim, o gelmedi, öyleyse buradan evimde oynayıp eşlik edeyim demeyin, bir zahmet düğünüme de gelmeyin lütfen;p Hah ha, bu ne yahu, böyle bitmeyecekti bu bahis, iyice saçmaladım. Uykum geldi sanırım, ya da hastanedekilere (okuyan olduğunu sanmam ya) buradan laf atıyorum. Yoksa evlilik filan yok gündemde, evlilik sosyal insanlar içindir hem, benim gibi net sosyalleri için değil;) (twitter, daha dün bir bugün iki, eee face adresim de yok, varsa yoksa canım bloğum var, nasıl net sosyali oluyorsam, o da başka bir muamma? kendi kendisini yalanlayan, saf justine)
Rüyamda uçak kazası oluyormuş ve ben kazayı önceden hissediyormuşum, böyle saçma şeyler gördüm. Bildiniz, Final Destination serisi. Hayır, etkilenmedim o saçma ve muhteşem(!) seriden, sadece aynı oradaki tipler gibi binmesem mi acaba deyip durdum rüyamda. Annem de kahvaltıda fırtına varmış, uçuşlar erteleniyormuş filan falan deyince gülmeye başladım. Acaba? Yok canım, alt tarafı İzmir-İstanbul, 45 dakikalık yolculuk. Ama, yoksa? E heh, şaşkın ben.
Şimdi alakasız olacak, fakat söylemeliyim; hep var olan bir şeydi, baharda coştu iyice, şu pazarı, pazarcıları, enginar ve taze sebzeleri öven yazıları görünce çok gülüyorum ben. Tamam, dozunda ve içtenlikle yapılınca güzel de diğer türlü çok sakil duruyor inanın. Eğreti, komik, özenti. Baklayı aldım, neredeyse pişirmeden yedim, bademle kahvaltı yaptım, sütü mayaladım, ineği bağladım kaçmasın, evet evet çok pastoraliz hepimiz. Bir de böyle ballandırarak anlatanlardan birini gördüm tesadüfen, şok oldum, pazarcıyı da yemişti valla. Acıdım zavallı pazarcıya. Bu konuyu da yeşil erik candır diye bitirelim hadi;)
Bu geçen zamanda yeni bir kitaba başladım, Kurt Vonnegut okuyorum, Mezbaha No. 5. Çok mutluyum Vonnegut okuduğum için, kaç zamandır bekliyordu kitaplığımda, sonunda kavuştum kendisine. Akıcı, komik ve sarkastik bir dili var yazarın, komedi ve sarkazmı özellikle ayırdım, çünkü ironi yapıp lafı orada bırakmıyor Vonnegut, basbayağı güldürüyor, hani Aslan Asker Şvayk gibi, saf komedi. Çok hoş.
Hmmm, hastanede yarım bıraktığım mevzuyu tamamlayıp, bakla seven millete de hiç yoktan laf attığıma göre artık sizinle vedalaşabilirim. Tatilde belki sık yazamam -ki yazmayı düşünüyorum-, bir önceki ısınma yazısı olmuştu, bu yazı da bloğu tazeleme ve sizlerle merhabalaşma yazısı olsun madem.
Herkese sevgi ve öpücüklerimi gönderirken, etrafı rahatsız eden düğünleri yapmak yerine sadece nikâh yapsanız ya, böylesi daha sakin ve dingin olmaz mı dostlar, diye de soruyorum;p Aaa pardon, etrafı rahatsız etmeden eğlenenleri tenzih edelim hemen, sonra başımıza iş almayalım giderayak, zaten enginarcılara bile sataştım. Ciao!;p
------------
p.s.: -Müzikleri dinlemeden geçmeyin lütfen, yine(!) çok güzel şarkılar seçtim sizin için.
-Yazıya koyduğum fotoğrafın bir benzerini daha önce koymuşum bloğa, yedi farkı bulun gibi olmuş.
-Son olarak, biraz önce yağmur başladı, ya fırtına?;)
Geçenlerde bir gün, arkadaşın biriyle konuşuyorduk hastanede, bana yekten sordu; "sen neden kimsenin düğününe derneğine gitmiyorsun", diye. İlginçtir, bu yeni evde düğün gürültüsünden dolayı delirdiğimi de biliyor kendisi. Yani ben bir düğüne gitsem -kazara elbette- ancak seri katil olarak milleti taramaya filan giderim sanırım. Neyse, bunu geçelim, devam etti arkadaş, senin düğününe gelen olmazsa ne yapacaksın? A ha, işte zurnanın zırt dediği yer (zurna deyince bile aklıma sokak düğünü gürültüsü geldi, çirkin, dayanılmaz. neler çektiğimi bir bilseniz, acırsınız bana), daha önce de böyle pragmatik bir anlayışla karşılaşmıştım. Evlilik iyi bir şey, sen gecenin bir yarısı sakatlandığında nasıl hastaneye gideceksin, demişti arkadaşım ve şimdi kendisi hastaneye beraber gitmek için üçüncü eşini buldu, eh yol arkadaşı bulmak zor iş tabii, deneme yanılma yöntemi gerekiyor;p Ne diyordum, evet işte, evlilikle değil ama bu faydacı anlayışla ilgili bir sorunum var. Küçük parmak hesaplarıyla, o gitti ben de gideyim, o gelmedi, öyleyse buradan evimde oynayıp eşlik edeyim demeyin, bir zahmet düğünüme de gelmeyin lütfen;p Hah ha, bu ne yahu, böyle bitmeyecekti bu bahis, iyice saçmaladım. Uykum geldi sanırım, ya da hastanedekilere (okuyan olduğunu sanmam ya) buradan laf atıyorum. Yoksa evlilik filan yok gündemde, evlilik sosyal insanlar içindir hem, benim gibi net sosyalleri için değil;) (twitter, daha dün bir bugün iki, eee face adresim de yok, varsa yoksa canım bloğum var, nasıl net sosyali oluyorsam, o da başka bir muamma? kendi kendisini yalanlayan, saf justine)
Rüyamda uçak kazası oluyormuş ve ben kazayı önceden hissediyormuşum, böyle saçma şeyler gördüm. Bildiniz, Final Destination serisi. Hayır, etkilenmedim o saçma ve muhteşem(!) seriden, sadece aynı oradaki tipler gibi binmesem mi acaba deyip durdum rüyamda. Annem de kahvaltıda fırtına varmış, uçuşlar erteleniyormuş filan falan deyince gülmeye başladım. Acaba? Yok canım, alt tarafı İzmir-İstanbul, 45 dakikalık yolculuk. Ama, yoksa? E heh, şaşkın ben.
Şimdi alakasız olacak, fakat söylemeliyim; hep var olan bir şeydi, baharda coştu iyice, şu pazarı, pazarcıları, enginar ve taze sebzeleri öven yazıları görünce çok gülüyorum ben. Tamam, dozunda ve içtenlikle yapılınca güzel de diğer türlü çok sakil duruyor inanın. Eğreti, komik, özenti. Baklayı aldım, neredeyse pişirmeden yedim, bademle kahvaltı yaptım, sütü mayaladım, ineği bağladım kaçmasın, evet evet çok pastoraliz hepimiz. Bir de böyle ballandırarak anlatanlardan birini gördüm tesadüfen, şok oldum, pazarcıyı da yemişti valla. Acıdım zavallı pazarcıya. Bu konuyu da yeşil erik candır diye bitirelim hadi;)
Bu geçen zamanda yeni bir kitaba başladım, Kurt Vonnegut okuyorum, Mezbaha No. 5. Çok mutluyum Vonnegut okuduğum için, kaç zamandır bekliyordu kitaplığımda, sonunda kavuştum kendisine. Akıcı, komik ve sarkastik bir dili var yazarın, komedi ve sarkazmı özellikle ayırdım, çünkü ironi yapıp lafı orada bırakmıyor Vonnegut, basbayağı güldürüyor, hani Aslan Asker Şvayk gibi, saf komedi. Çok hoş.
Hmmm, hastanede yarım bıraktığım mevzuyu tamamlayıp, bakla seven millete de hiç yoktan laf attığıma göre artık sizinle vedalaşabilirim. Tatilde belki sık yazamam -ki yazmayı düşünüyorum-, bir önceki ısınma yazısı olmuştu, bu yazı da bloğu tazeleme ve sizlerle merhabalaşma yazısı olsun madem.
Herkese sevgi ve öpücüklerimi gönderirken, etrafı rahatsız eden düğünleri yapmak yerine sadece nikâh yapsanız ya, böylesi daha sakin ve dingin olmaz mı dostlar, diye de soruyorum;p Aaa pardon, etrafı rahatsız etmeden eğlenenleri tenzih edelim hemen, sonra başımıza iş almayalım giderayak, zaten enginarcılara bile sataştım. Ciao!;p
------------
p.s.: -Müzikleri dinlemeden geçmeyin lütfen, yine(!) çok güzel şarkılar seçtim sizin için.
-Yazıya koyduğum fotoğrafın bir benzerini daha önce koymuşum bloğa, yedi farkı bulun gibi olmuş.
-Son olarak, biraz önce yağmur başladı, ya fırtına?;)