Pazar, Ocak 20, 2013

domestik

bir de, maçinli, sabır, inanç ve kafamdaki milyon saçmalık... 
 (bu harika resim şuradan, sitenin kendisi de çizim kadar güzel, bir bakın hak vereceksiniz.)


Tam üç gün boyunca evdeydim. Bakalım bugün günlerden neymiş; c.tesi, öyleyse bu saltanatın sonu geliyor demektir, yarın Pazar ve iş başlıyor. Perşembe sabah eve gelince söz vermiştim kendime, diğer nöbete kadar dışarı çıkmayacağım diye, sözümde durdum. Tam üç gün boyunca yağmur yağdı ve ben üç gün boyunca oturdum. Oturunca belki zaman yavaş geçer demiştim, öyle değilmiş o işler, olmadı. 
Yağmur yağdı, ben oturdum. Bir zaman sonra yağmurun ritmi hareketlerimin ritmine uyum sağlamaya başladı, ya da tam tersi, ben yağmura kulak verdim, öyle dolaştım evde. Oradan buradan bir şeyler okudum, sonra evin dışındaki dünyada olaylar olaylar, hiçbir şey durmuyor, düşünün İzmir'in yağmuru arada durup dinleniyor (bilen bilir) ama şu hayattaki devinim durmuyor. Arada bakındım, canım sıkıldı müzik dinledim, hatta bu akşam kalktım çorba bile pişirdim. Kremalı mantar çorbası yaptım, eh annem beğendiğine göre fena da olmadı. (annem yakında gidiyor, yine yalnız kalacağım, bakalım o zaman ölçütüm ne olacak?)

Çok çok önceden bir kitap tavsiyesi almıştım, öykü kitabı. Aslında, Aziz Nesin'in Maçinli Kız İçin Ev adlı öyküsüydü tavsiye ama diğer öykülerinin de güzel olduğunu söylemişti okumamı öneren kişi, özellikle kitaba adını veren öyküyü imleyerek. (okursanız eğer burayı, Murat Bey, size de selamlar, sevgiler) İdefix sepetimde uzun süredir bekliyordu, bu alışverişimde sonunda elime geçti. Okudum. Çok sevimli, fakat acıklı bir öykü; kadınlar, ev, aşk, beklemek, sevmek, kendine ait bir odayı düşlemek, ve unuttuğum çok şey üzerine. Tüm sevgililerini geçmişi hatırlayarak bize anlatan ve düşünen bir adam var öykünün ana karakteri olarak, hepsinin ondan istediği kendilerine ait bir ev, küçük de olsa kendilerinin olan bir mekân. Adam sevgililerini farklı mahlaslarla çağırıyor, hepsine taktığı isim anlamlı, onların bir özelliğini anımsatan isimler. Maçinli kızın ismi farklı. Neden ona Maçinli dediğini bilmiyor adam, masal dünyasından geldiği için belki de diyor kendi kendine, o kızı öncekilerden daha çok seviyor ("her son sevi sevilerin en büyüğüdür", diye uyarıyor tabii okuyucuyu). Maçinli Kız'ın istediği de küçük bir ev, başka bir şey değil. Adam günlerini gecelerini birbirine katarak sevdiği kadın için bir ev yapıyor, her şeyiyle kendisinin ilgilendiği, tüm yapım sürecinde kendisinin olduğu küçük, güzel bir ev. Sonrası biraz üzücü anlatmak saçma olur, okuyana kalsın gerisi. Kısa, sevimli bir öykü Maçinli Kız..., sevdim ben. Belki aklımda kalmaz ilerde, unutur giderim okuyup unuttuğum çoğu şey gibi, ama Maçinli Kız için yapılan iki buçuk katlı, şirin mi şirin evin hayalini unutmam. Bundan eminim. Beynimin içindeki milyonlarca görüntüye katılır o da. Karmakarışık imgeler. 
Başka bir şey anlatmak için oturmuştum buraya, hep aynı durum; yazarken aklım şaşıyor. C. ile sık kavga ettiğimiz bir dönem oldu bu üç gün. Yanlış anlama bile değil, bir yokluktan çıkıyor tartışma. Uzakta olmak zor. Uzaktan bir sese, yazıya bağlanmak sorun değil, o tür ilişkinin öznesiyiz ikimiz de. Sorun, o sesin ve yazının en basit olaylarda bile seni anlamadığını düşünmek. Hep bir hezeyan içinde ben. Telefonu kapattıktan saniyeler sonra pişman oluyorum, haksızlık ettiğimi düşünüyorum, ama o zamana kadar olan oluyor tabii. Bir zamanlar, ameliyat sonrasıydı sanırım, en çok istediğim şeyin sabır ve inanç olduğunu söylemiştim, hiçbir şey değişmedi o zamandan beri. Belki doğduğumdan beri böyle bu, sabır ve inanç istiyorum; yağmur yağarken değişen ritmi duymamak, sonrası yokmuş gibi düşünmek. Çocukken de hayal kuramazdım, bir hayalim olsa fena olmazdı, bir hayale inanmak yaşatır sanki. Bakın yine inanç dedim.  
 ----------------
Böyle bir yazı olsun bu da (sevgili günlük dememek için zor tutuyorum kendimi), müzikler ve öykünün hatırlatması kalsın geriye. Yukarıya koyduğum şarkıyı çoğu kişi bilir, klibi seyretmeyen varsa o da pek şirin, şurada.
------------------

p.s.: Siyah beyaz fotoğrafı daha önce tumblr'da da kullanmıştım. Orada sorun yok reblogged yapıp geçiyorsun, ama buraya koymak için bayağı bir kaynak bakındım etrafta. Şurası fotoyu koyan ilk yer gibi görünüyor, umarım öyledir. Artık yatmam gerek, iki, üç saat uykuyla yirmi dört saatlik nöbete gidiyorum, aferin bana! İnanç değil, akıl lazım aslında, doğruya doğru;)

11 yorum:

matias dedi ki...

der ve uzaklasır genc bayan:)

iyi nobetler juss..
dip; yagmur guzeldir:)

guguk kuşu dedi ki...

uzaklıklar mı acaba anlaşılmazlık hissini yaratan. ı ıh..eğer öyle olsa dibimdeki kocamın beni anladığını düşünürdüm ya da o benim onu anladığımı. daha cuma güne birbirimizi hiç anlamadığımızı anladım ama:) (bu da bir başarı). sorunun kaynağını da kavrar gibi oldum (o gün algım bir açıktı ki sorma). Ben onu dinlemiyorum sanırsam ve hatta dinlememkle kalmıyor hep kafamla konuşuyor anlaşıyor bildiğimi yapıyorum sonunda birlikte karar vermişiz gibi algılıyorum. İyi mi?
Sanırım o da bazen bunu yapıyor, düşün artık karmaşayı. Biz sadece 2 kişilik bir iletişim içindeyiz sanıyoruz basitçe. Ancak ortada yüzlerce ben, yüzlerce sen var ya da hiç iletişim yok aslında ben benlerim, sen de senlerinle iletişiyorsun....ne komik.
42 yaşıma geldim ve vardığım nokta şu: insanları dinlemiyorum!

justine dedi ki...

Çok kötü bugün buralar. Geleneksel hastane ziyareti ve şenlikleri diyelim, keyfimiz kaçmasın. Rahatlarsa biraz ortam, konuşuruz. Şimdilik böyle, hoşçakalın. (devrik cümle hastası justine!;p)

TheSaint dedi ki...

Allahım 3 gün evde oturup dışarı çıkmayacak bir iş nasip et...Hatta o günlerde yağmur yağsın, mümkünse de ben Antalya'da olayım...Ya da Antalya'da 3 gün olayım ve yağmur yağsın ve ben evden çıkmayım ama mevcut işim devam etsin...

Ben hep söylerim iki insanın birbirini anlaması ya da aynı evi paylaşması kadar ütopik bir şey yok...(eşimle 2001den beri beraberiz ve birbirimizi çok iyi anlarız :)

Neyse justine...Uzak mesafe zor...sana da C.ye de sabırlar...

justine dedi ki...

Matias, sen hep komiksin;)

p.s.: Bir de nöbetim çok kötüydü, dileğin işe yaramasa da sağol sen:/

justine dedi ki...

Merhaba Guguk Kuşu,
yanlış hatırlamıyorsam -ki unuttuğumu sanmıyorum-, daha önce de söylemiştin bu dinlememe olayını. Neden böyle oluyor acaba? İnsanın kendisine bu kadar çok dönmesi rahatsızlık vermez mi sence? Akıl vermek, ya da laf söylemek bana düşmez, yapmam zaten öyle bir şey, fakat bana kalırsa iç sesine -birazcık- boş vermen daha rahatlatıcı olacak. Burayı hızla geçelim, insanları dinlemediğini yazdığın için bahsettim o konudan, şimdi gelelim başka meseleye;)
İki kişilik iletişim içinde olduğumuzu sanıp, aslında 'yüzlerce sen ve ben'in olduğu konusunda öyle haklısın ki, şiddetle katılıyorum sana. Ve eklediğin; "ya da hiç iletişim yok" cümlesine. Çok çok doğru, tüm sesleri susturmak lazım aslında, hatta az önce sana dediğim gibi kendi sesimizi bile. Bakalım, sessizlik ne yapacak bize? Denemeye değer bir düşünce, keşke yapabilsek.

Senin ufaklığın sözlerini okudum, çok tatlı, sadece onun sözlerine kulak versen mesela, fena mı olur?;p

Sevgiler.

justine dedi ki...

Yağmur ve Antalya konusunda bir şey diyemem ama Saintciğim, üç gün evde oturup sonra çalışacağın işi isterken biraz daha dikkatli ol bence. Üç gün oturup (üç günden biri nöbet sonrası olduğu için ölü gündü) ertesi gün 24 saatlik çalışmada inan bana o boş günlerin acısı çıkarıldı. İki yüze yakın hasta geldi (işin sadece radyoloji kısmı bu) ve biz öldük. Bugün yaşadığımı hissetmem zaman aldı mesela, öğleden sonra çorba içiyordum kahvaltı niyetine. Yarın da mesaim var ayrıca, bunu da bildireyim de dilek dilemeden önce yardımcı olsun sana;) Ayda sadece bir kere üç günlük boşluk oluyor ve o boşlukta ne yapacağını bilemediğin için evden çıkmamalıyım, dinlenmeliyim diyorsun bizim gibi işlerde.

Gelelim daha önemli bir konuya... Birbirini anlama meselesine;p Uzak mesafe büyük sorun, ama bunu biliyorduk biz, bir buçuk yıldan fazla yazıştık. Birbirimizi görmeden, sadece kelimelere güvenerek. Bilmiyorum, sorun belki de benim sabırsızlığımdır, bazen her şey ağır geliyor. Sevdiğin kişi yanında olsa, sarılırsın, acı geçmese de hafifler biraz. Uzaklık bunu da imkansız kılıyor. Zor işte, daha fazla konuşmaya gerek yok, fazlası sayıklama oluyor zaten;)
--------

Çok sevgiler.

Elektra dedi ki...

Ben de hep yavaşlık dilerim kendim için. Sakin, sakin, sakin... Kendime en çok verdiğim emir içsesimle. Ama ııh, olmuyor işte. Annemin güzel bir sözü var durumumla ilgili de ayıp şimdi :P Uzaktan bir ilişkiyi sürdürmek nasıl zor geliyor kulağa. Dibimizdeki ile bile ilişki sürdürmek bunca zorken, yüzüne bakıp ağzından çıkanı yanlış anlayabilirken, yazı ile, ses ile... gerçekten kocaman kocaman alkışlıyorum bunu başarabilen sizleri. Sizleri C ve sen değilsin sadece, bir çift daha var tanıdığım ve çok sevdiğim. Şimdi ders bitti, normalde eve gitmem lazım ama toplantı var. Pff:/ kahve de içiyorum. Canım mantar çorbası çekti. Tarhana ya da.
Sevgiler çok.

justine dedi ki...

Anladım ben o sözü, annelerin klasik lafıdır;)
Bilmiyorum ki Elektracığım, alkışlanacak bir şey mi şu yaşadığımız, ama zor olduğu kesin. Bugünlerde daha iyiyim, C. her zaman, dingin, sakin ve sessiz de, ben kendimi toparlamaya çalışıyorum. Bakalım.
Toplantıları sevmem, yarın da bizim bölümün toplantısı var, hiç yoktan curcuna, şamata.

Sen tarhanayı seviyorsun, biliyorum, bizimkiler de çok sever tarhanayı, en çok da ablam. Özledim onları da. Çok öpüyorum Elektracığım seni, sarılıyorum, sevgiler.

p.s.: Bu akşam annemi yolcu edeceğim İstanbul'a, durgunluğum ondan sanırım. Bir ağırlık var üzerimde sabahtan beri. Neyse, geçer.

guguk kuşu dedi ki...

aslında bu kendine dönmek, içe dönmek olayı değil, kafanın içinde zembereği boşalmışcasına konuşan, çenesi yalama olmuş, şirazeden çıkmış cadoloz var sanki. zihnimi susturmam lazım:) iyi, kötü, anlamlı, anlamsız...habire konuşuyor. işin güzel tarafı onu yakalayabiliyorum artık ve üfff yine çok konuşuyorsun deyip biranlığına kendime gelebiliyorum.
elbette şuurlu olarak dinlemediklerim de var. burda bir sorun görmüyorum. Sorun şuursuzca dinlemediklerim.
ufaklığa gelince....evet işte burda kesinlikle haklısın. bitkileri, çocukları ve hayvanları seyretmek iyi geliyor.

justine dedi ki...

Anladım seni. Neyse ki yakalıyorsun o sesi ve uyarabiliyorsun kendini, onu yapamayanlar da var;p

Biraz önce annemi yolcu ettim, ev çok sessiz. Müzik filan da açmadım özellikle, keyfim pek yok bugün. Şimdi mutfağa gidip yemek hazırlayayım, yemek yapmak terapi seansı gibi, rahatlatacaktır beni, eminim.

Sevgiler.