Bu güzel sofrayı aklıma radyoz'nin sahibesi, sevgili Zelda soktu, o farkında değildir tabii, ama ben onun yemyeşil masasını görünce acilen yeşil(!) bir şeyler yemeliyim dedim. Bahsettiğim masada balık filan yoktu sanırım, üstelik rakı baş karakterdi büyük ihtimal, olsun ben balık ve (muhteşem) fırında kremalı patates ilavesiyle roka salatalı güzel bir akşam yemeği hazırladım kendime. Bu fırında patates harika bir şey, tarif vereyim mi belki yaparsınız? Veriyorum;) Şöyle; patatesleri ince dilimler şeklinde kestim, fırın kabına yerleştirdim. Yok hayır, yanlış söyledim, ilk önce dilimlediğim patatesleri öğütülmüş tuz ve baharatlarla karıştırdım (kekik, fesleğen, karabiber kullandım ben), sonra biraz krema kattım ve işte bu işlemlerden sonra fırın kabına yerleştirip önceden ısıttığım fırına koydum. İki yüz derecede pişirdim ve yarım saate ayarladım fırının alarmını, yetti o süre. (ayarlamasam kesin unutuyorum, çok dalgınım) Sonra da üzerine kaşar ilave ettim, üstü kızarana kadar tekrar fırında beklettim, bu kadar. Çok lezzetli bir garnitür, yapınca bana hak vereceksiniz.
Hayat yemek filan oyalamasıyla kör topal gidiyor değil mi? Öyle. Çok şey var yapılması gereken, bekliyorlar bir köşede. Doktor kontrolüm var, gitmedim, rutin sağlık taramasını bu sefer pas geçtim, ki o benim için kolaylıktı. İş yerindeki altı ay arayla yapılan bu taramalar benim tembelliğimi ve boşvermişliğimi kolaylaştırıyordu. Eh, nasıl olsa tarama yapıldı, laboratuvar sonuçları da elimde doktora gidip, bir görünmek kolay iş diyordum. Dim, dum, duma duma dum oldum valla, kaldı öyle. Kalsın bakalım.
Yalnız evi temizletsem iyi olacak, bir süre boş verince iyice kirlenmiş her yer, bugün biraz mutfağa gireyim dedim de, of ne çok sürdü, yaptığım da bir şey olsa canım yanmayacak. Buna da miş mış diyelim, geçelim hadi.
Geçenlerde, sabahın köründe yatağa girdiğimde böyle uyumayayım dedim, yorgun ve uykusuzdum ama nöbetin ağırlığını da atmak istiyordum üstümden. Unutmak için kurgu!, bu sloganı sevdim, her eve lazım;) Ne diyordum, hah, Flannery O'Connor'ın İyi İnsan Bulmak Zor kitabından rastgele bir öykü seçtim kendime "Kurtardığın Hayat Seninki Olabilir", öykünün adı. Sadece bir iki sayfa okuyup uyuyacaktım güya, öyküyü bitirmeden bırakamadım elimden kitabı, çok etkilendim. Anlatmayacaktım aslında öyküyü, birazdan -uyumasam bile- yatağa gitmem gerek, yarın çoook uzun bir gün olacak. Hmmm, ama bahsettim şimdi, anlatmamak olmaz.
(bu harika illüstrasyonu şu siteden buldum. öykünün başka kareleri de var orada. çok hoş.)
Öykü, Bay Shiftlet adında bir adamın, yaşlı bir kadın ve kızının yaşadıkları evin civarında dolanmasıyla başlıyor. Bay Shiftlet, zayıf, hırpani kıyafetli, bir kolu olmayan bir adam, yaşlı kadınla konuşmalarından -hafif ya da ağır bilemem- felsefe yapan, derin derin düşünen bir adam olduğunu da anlıyorum ben, yaşlı kadına ilk sözlerinden biri; "güneşin her akşam aynen bunu yapıp gözlerime bayram ettireceği bir yerde yaşamak için servet verirdim", oluyor. Yaşlı kadının cevabı daha felsefi; "burada her akşam yapar". Müthiş bir kanıksamışlık ve sakinlik;) Kadının kızı otuz yaşlarında zihinsel engelli bir kız. Konuşamıyor, hareketleri dengesiz. Adam ağır mı ağır, düşünsel saptamalarıyla yaşlı kadını biraz sıkıyor ama yine de sohbet ediyorlar.
Kadınla, sadece yemek ve bahçedeki hurda arabada yatması karşılığında
öte beriyi tamir etmesi için anlaşıyorlar. Yaşlı kadın bahçedeki
arabanın kocası öldüğünden beri çalışmadığını ve onun öldüğü gün
çalışmayı bıraktığını anlatınca; "ee, artık hiçbir şey eskisi gibi değil bayan, dünya çürüdü çürüyecek", diyor Bay Shiftlet. "orası öyle", cevabını alıyor. İnsan kalbini bir tavuğu incelermiş gibi didik didik inceleyen doktorlardan bahsediyor Bay Shiftlet, ve ekliyor; "o kadar incelemeye, insan kalbi hakkında yine de senden benden fazlasını bilmiyorlar", "daha söyleyeyim, o bıçağı alıp kalbin her yanını ayrı ayrı kesip biçseydi de, yine senin benim bildiğimden öte bir şey öğrenemeyecekti. nesine bahse girelim", diyor. "hiçbir şeyine", diyor yaşlı kadın, çünkü onun aklında başka bir şey var; daha somut, daha faydalı bir şey. Zaman geçip adamın işlerine yaraması hoşuna gidiyor yaşlı kadının, kızıyla evlenmesi için nabız yokluyor. Kızının taş çatlasa on beş on altı yaşında olduğunu söylüyor,"hem çulsuz, hem sakat, hem kimsiz kimsesiz, hem ipsiz sapsız adama şu dünyada yer yok", diyor. Bu kısmı aynen yazmalıyım, Flannery O'Connor'ın tasvirleri öyle güzel ve etkileyici ki özet geçmek yazık olacak.
"Bu çirkin sözler bir ağacın tepesine üşüşen akbabalar gibi Bay Shiftlet'ın kafasına çöreklendi. Hemen cevap vermedi. Kendine bir sigara yaktı, sonra sakin bir sesle, "Bayan," dedi, "insan iki kısımdan oluşur, ruh ve bedenden."
Yaşlı kadın dişetlerini birbirine kenetledi.
"Bir ruhtan ve bir bedenden," diye tekrarladı adam. "Beden, bayan, ev gibidir, bir yere kımıldamaz; ama ruh, bayan, işte o bir otomobil gibidir: Sürekli hareket halindedir, sürekli oradan oraya..."
Böyle işte, sonra adam kızla evleniyor, bahçedeki hurda arabayı da tamir edip yaşlı kadının parasıyla boyatıyor. Ondan sonra mı? Yok, gerisini anlatıp mahvedemem okuma keyfinizi;) Bu kadarını bile yazmaya niyetim yoktu ya, ne oldu bilmem. Başladım mı duramama huyum var.
Plan benim için hep fasarya;) Oysa ben, kısacık bir yazıyla akşam soframı anlatacak, insanı düştüğü bunalımdan -geçici de olsa- sadece aşkın kurtarabileceğinin dedikodusunu yapacak (sakın öyküyle bağlantı kurmayın, orada aşk yok) ve konuyla çok uyumlu harika bir albümü yazıya koyup öyle uykuya gidecektim. Yarın nöbetim var, uzun nöbetlerden. (kısalara tahammül etmek kolay, uzunları -24 saat- beni öldürüyor) Yine uykusuz kaldım böylelikle, neyse. Geç olsun, güç olmasın madem, müzikler aşağıda. Miles Davis'in bu albümünü Poliş'le çok dinlerdik eskiden. Alırken kapağına bayıldığımı hatırlıyorum. Sade ve silik. Aşk böyle olmalı, desem;p O kadar da uzun boylu değil, felsefeyi öykü kahramanlarına bırakalım, hem, "aşk maşk buz gibi yaşayacaksın", demiş şair, bu daha iyi. Buyurun o zaman;
p.s.: Bilmem sıkılıyor musunuz, ama ben son günlerde hep O'Connor okuduğum için bir süre daha onun muhteşem öykülerinden bahsetmek istiyorum size. Bilen zaten biliyordur da, bilmeyenlerin şiddetle okumasını isterim onu. Dilinden, zekasından, espri anlayışından kısaca her şeyinden hoşlanıyorum bu kadının, sevgi ya da aşk böyle bir şey sanırım.