Bizi biz eden şeylerden vazgeçmek ne kadar zor; duruşumuzdan, bakışımızdan, bize ait olan kelimeleri seçip, bize ait olan vurguyla konuşmamızdan, acılarımızdan, o acıların var ettiği yaralardan (yoksa tersi mi?), tüm bunlardan, kendimizden vazgeçmek ölüm gibi. Bilmek işe yaramaz, sen bu değilsin dersin, başka bir şey yapabilirsin, farklı bir tepki verebilirsin, başka bir sözcüğü koyabilirsin diğerinin yerine, o hayal olmaz, daha iyisini düşle ama çok iyi bilirsin ki sen busun, bu kadar. Çünkü seni sen yapan şeyler kurmuş o çatıyı, elinden hiçbir şey gelmez, yine elinde olmayan üflemeyle yıkılacak, ağlayıp üzüleceksin. Bu akşamın bulutu da buymuş, kaç saattir yağmurunu yağdırıyor üstüme, şaka bir yana bugün yağmurla senkronize düşünüp durdum, o durdu, ben günlük işlerimi yaptım, banyo, çamaşır, yemek, ıvır zıvır, eh yağdıkça da düşünmeye devam. Kış hastalığım (kabusum benim!) farenjit yüzünden uzun süredir şarap filan içemiyordum, bu akşam bir bardak şarap koydum kendime, yanına da yeşil elma dilimledim ve çoook zamandır aklımda olan bir filmi izledim.
Short Term 12, düşük bütçeli bir film ve sanırım bağımsız. Film hakkında hiçbir şey okumadım henüz, araştırmadım da onun için emin değilim ama bağımsız bir havası(!) var. Yetimhane işlevi gören fakat daha kısa süreli konaklama sağlayan bir koruma evindeki çocukların hikâyelerini, yine orada çalışan gözetmenlerin hayatlarıyla birleştirerek anlatmaya çalışan bir film Short Term 12. Grace, orada çalışan genç bir kadın, adı gibi zarif, ince. Grace, yurttaki çocukların yaralarını iyileştirmeyi beceremeyeceğini biliyor, ama en azından onlarla iletişim kurmaya çalışıyor, kanamayı tam anlamıyla kesmesi mümkün değil, yine de yarayı sarıp acıyı azaltmayı, ölümü geciktirmeyi deniyor. Fakat onun geçmişi de karanlık, sorunlu. Kendisine bu süreçte yardım edebilecek tek kişi sevdiği adam, belki onun ilgisi, göz yaşartan sevgisi (evet, benim gözlerim azıcık doldu) ve karnındaki bebek sayesinde hayat daha kolay olacak, belki tabii, bilmiyoruz. Filmdeki ahtapot ve köpek balığı hikâyesi çok güzel, çok naif. Buraya da yazacaktım ama üşendim, olsun, belki merak edip filmi izlemenize sebep olur. (şiişt, dayanamadım yine. masal şurada var. filmi izlemeye vaktim yok ama masalı dinleseydim keşke diyenler için amme hizmeti olsun bu)
Yazının başında bizi biz eden şeylerden bahsetmiştim ya, filmi izlerken de kaçamadım kendimin 'şey'lerinden, üstelik sadece ben değil, Grace de kaçamıyordu kendisinden, Jayden da, ahtapot ve hatta köpek balığı da. Yalnız değilim dedim, şarapla elmayı şarapla elma yapan şeye sığındım ben de, bilirsiniz ikisi de pek masum değildir hikâyesiyle.