Cuma, Kasım 20, 2015

"ah, ne olacak şimdi?"


Portrait of Katherine Mansfield - Anne Estelle Rice (1918)

Bertha her şeye sahip; sevdiği bir adam, güzeller güzeli bir bebek, hep hayal ettiği gibi bahçe içinde bir ev ve evdeki yardımcılar sayesinde kendisine ayıracağı bir sürü zaman. Bertha'nın uzun bir süredir yanından ayrılmayan bir şeyi daha var, tarif etmesi imkansız, isimlendirmesi zor, sanki öğleden sonra güneşinden bir parça yutmuş da içinde kor gibi yanan bir duyguya dönüşmüş gibi bir "şey". Bertha bu hisse ne isim vereceğini bilemiyor; neşe, sarhoşluk, coşku, heyecan, ama hayır, tüm bunlar yüreğindeki bu tanrısal ateşi karşılamıyor. Mutluluk, katıksız mutluluk olmalı bu, onunla nasıl başa çıkacağını bilmediği bir koyu karanlık aslında. Akşam misafirleri gelecek, kocası onu çok az geç kalacağını söylemek için arıyor, konuşmanın sonunda telefonu tam kapatacaklarken Bertha, sesleniyor; "Ah, Harry!" Kocası soğuk ve ilgisiz bir sesle ne olduğunu soruyor. Söyleyeceği hiçbir şey yok Bertha'nın, yalnızca bir saniye de olsa bir ilişki kurmak istiyor sevdiği adamla, yüreğinde taşıdığı ateşi hissettirebileceği bir ilişki, olmuyor. O hisle akşam oluyor, misafirler geliyor; marjinal bir çift, bir şair ve Bertha'nın hep gittiği kulüpte tanıştığı genç bir kadın. Bertha, adından başka hiçbir şey bilmediği bu kadını gizemli buluyor, neredeyse ona hayran, kocasına kadından bahsederken çözemediği bir bilmece gibi anlatıyor ama kocası tepkisiz ve alaycı karşılıyor onun bu ilgisini. Kadından tuhaf bir şekilde hoşlanmıyor, küçümsüyor. Yemek, keyifli geçiyor, Bertha'nın katıksız mutluluk kabı doldukça daha çok doluyor, dışarıdaki muhteşem ay, rüzgârda usul usul dans eden armut ağacı, konuşmadan onu anlayan konuğu genç kadın, hepsi kusursuz. 

Gecenin sonunu hikâyeyi okuduğunuzda öğrenirsiniz. Sanki yeterince sır verdim gibi, artık durayım. Mansfield'den daha önce bahsetmişim, çok çok sevdiğim Ölü Albayın Kızları öyküsünü anlatmışım burada. Geçen gece, belki üçüncü kere bendeki kitaba adını veren Katıksız Mutluluk öyküsünü okudum. Bu öyküde beni çeken bir şey var, Ölü Albayın Kızları kadar sevmesem de bu başka bir şey, bakın, Bertha'nın içinde kor gibi yanan o hisse isim verememesi gibi ben de takıldım işte, ne demişler; türdaşlarımızla paylaşmadığımız hiçbir niteliğimiz yoktur! (yazının başından beri çatık olan kaşlarım gevşedi, güldüm. alatlı ile mansfield'ı aynı yazıda anmak aklımın ucundan geçmezdi. ama kader..) Bu öykü üzüyor beni, korkutuyor; Bertha'nın öykünün sonunda içindeki duyguyla nasıl halleşeceğini bilemiyorum, belirsizlik canımı sıkıyor. Kim bilir, belki de her okuyuşumda bir cevap bulurum umuduyla başlıyorum öyküye, kendimi "unuttum bu öyküyü ben, hatta okumamış bile olabilirim!" yalanına inandırıyor ve defalarca okuyorum. Yok, cevap bulamadım hâlâ, sadece şunu söyleyebilirim; "o şey" eksik kalsın, katıksız mutluluk, katıksız bir mutsuzluğu getirir beraberinde çünkü. Hem armut ağacının çiçekleri bana yeter, sonra gökyüzünde ışıl ışıl ay var ve bir sonraki öyküde rüzgâr*.

---------------------

* Bendeki İş Bankası Kültür Yayınları çevirisinde Katıksız Mutluluk öyküsünden sonra gelen öykünün adı; "Rüzgâr Esiyor" ama sanırım başka çevirilerde aynı öykü "Ah Bu Rüzgâr" diye çevrilmiş. Bana kalırsa "ah"lı olan her şeyin güzel olması gibi o isim de daha güzel.

p.s.: Her gece yatmadan önce ilaç niyetine bir Mansfield öyküsü okuyorum, iyi geliyor. Yatağımda müziği ayarlamak zor, bu yüzden ben sessizlikte okuyorum ama siz eğer müzik açabilecek bir ortamdaysanız bu zarif kadının en az kendisi kadar zarif ve ince öykülerini Edward Macdowell müziği eşliğinde okuyun, birbirlerine çok güzel eşlik ettiklerini göreceksiniz. 

7 yorum:

Mert dedi ki...

İlaç niyetine yapılan gece okumaları... severim. :) :)

justine dedi ki...

;)

Clea dedi ki...

başucu kitapları hep çok özeldir. hem gecenin en güzel saatlerini paylaşırlar hem de sabaha kadar belleğine eşlik ederler. her yazara kısmet olmaz:- ) yeni yazıyı görünce hep heyecanlanıyorum canım justine^^

justine dedi ki...

Biliyorum canım.:) Geçenlerde çok eski bir yazıda senin yorumunu gördüm, yine böyle, yeni yazıyı heyecanla beklediğini söylemişsin, yüzüm güldü okuyunca. Çok sarıldım.

oblomovun günlüğü dedi ki...

ehh... ne deyim.
inceldikce yollar yalnızlaşacaksın.
sakın korkma.
yoldaş sözü.fuzuli gibi.
hoşca kal.

Mart Kedisi dedi ki...

Siz bir hikaye yazsanıza buraya. Bir deneme yani :)

justine dedi ki...

Mart Kedisi ve oblomovun günlüğü, geç cevap yazdığım için kusura bakmayın, koşturuyordum yine.

Hikâye yazmayı düşünmüyorum, okumak yeterli geliyor şimdilik, teşekkürler. ;)

(aslında bloğa tüm yazdıklarım deneme gibi, ayrıca bir şey yazıp belirtmeye gerek yok bana kalırsa.)